The Queen’s Gambit Tartışması

Posted by Women in Engineering on 1/1/2021

       THE QUEEN’S GAMBIT TARTIŞMASI

                             Kraliçe’nin -Vezir’in- zarları aleyhine hileli midir?

The Queen’s Gambit dizisi 1983 yılında yazılmış bir Amerikan romanı; Beth adında yetim bir kadının satranç dünyasında kendisine yer açma hikayesini anlatıyor. Kitabın, 2020 yılında Netflix tarafından dizisi çekildi ve 63 ülkede birinciliğe oturdu. Dizi dönem dizisi olmasının yanı sıra çekiciliği satrancın ulaşılabilirliğini ve güzelliğini izleyiciye tüm çıplaklığıyla göstermesiydi. Belki de bu sebeple dizinin dayandığı roman yazıldıktan otuz yedi yıl sonra tekrardan New York Times En Çok Satanlar Listesine girdi ve Google’a sorulan ‘Nasıl Satranç Oynanır?’ sorusu dokuz katına çıktı. 

 

Ancak, hikâye popülerleştikçe üstüne tartışmalar da alevlendi. Kimileri hikâyenin baş karakterinin aslında erkek bir satranç üstadına dayandığını ama ‘feminizm daha çok sattığı için kadın olarak kaleme alındığını söylerken kimileri hikâyeyi ilginç kılan cinsiyetçiliğe karşı duruşun; gerçeklikle alakasız olduğunu, kadınların satranç alanından itilmediklerini aksine uzak kalmayı tercih ettiklerini savundu.

 

Bobby Fischer’ın Hakkı mı Yendi?

Bu sorunun cevabını ikincisine kıyasla daha kısa bir şekilde verebilir.

Kitap, sanıldığı gibi 60’ların yenilmez satranç oyuncusu Robert James -Bobby- Fischer’ın hayatını anlatmak yerine onun satranç hayatındaki gidişatından esinlenerek yazılmış. Satranca genç yaşında başlamak, en genç ülke şampiyonu olmak ve özellikle Soğuk Savaş zamanında Sovyetlerin satrançtaki hakimiyetine son vererek Dünya Şampiyonu olmak Beth’le Bobby’nin ortak noktalarından. Bu şampiyonluğun dünyada ses getirmesi ve satrancın popülerleşmesinde rol almaları da. Yani ilhamı olsa da kaynağı demek doğru olmaz. Belki de kitabın yazarı Walter Tevis, zamanında bir Amerikan kahramanı ilan edilen Bobby Fischer’ın, Amerikan vatandaşlığından çıkarılıp, kaçak yaşarken kendisine kucak açan İzlanda’nın vatandaşı olarak bitirdiği hayatında uğradığı haksızlıkları, ayrımcılığa uğrayan bir kadının gözünden anlatmak istedi. 

Bu da bizi ikinci soruya getiriyor.

 

 

 

Kadınlar Satrançta Ayrımcılığa Uğruyor mu?

Veriler bariz bir şekilde gösteriyor ki satrançta eşit cinsiyet dağılımı söz konusu değil. Dünya çapındaki 1700 büyük ustadan sadece 37’si kadın. İlk 100 sıralamasında ise tek kadın oyuncu 88. sıradaki Çinli Hou Yifan. Almanya Satranç Federasyonu’nun verilerine göreyse, 120 bin oyuncu içerisinde erkek sayısı kadın oyuncuların sayısının 16 katı. Ancak kadınların daha az yer almasının sebebi ayrımcılık mı?

“Onları yendiğimde sanki 10 yaşındaymışım gibi şaşırmalarından sıkıldım. Ne kadar kendini bir kadın olarak ispat etsen de kötü bir oyun çıkardığında hemen 'böyle olacağı belliydi' deniyor. Satrançtaki kadınları eşit olarak değil aşağıda görüyorlar.”

  • Dorsa Derakshani – 18 yaşında Uluslararası Büyük Usta Unvanı kazanan oyuncu

 

“Şok olmuştum. Neden? Fiziksel güç veya hız isteyen bir yarışa girmiyoruz ki. Bu sadece düşünmek, strateji kurmak ve rakibinden daha akıllı olmakla ilgili bir oyun. Onları yanıltmaya kendimi adadım ve bunu kendimi motive etmek için kullandım.”

  • Judit Polgar – 12 yaşında Uluslararası en genç Büyük Usta Unvanı alan ve Dünya En İyi 10 sıralamasında yer alan eski oyuncu

Dorsa Derakshani ve Judit Polgar satranç dünyasının en önemli isimlerinden. Dorsa daha satranç kariyerinin başlarında olsa da (22 yaşında), Judit Polgar bir efsane olarak ismini tarihe yazdırıp kariyerini sonlandırdı. Onun bu kadar efsaneleşmesini sağlayan en önemli özelliği hikayesinin en az Bobby’nin olduğu kadar Beth’inkine benziyor olması. Hatta bence daha fazla. Nasıl mı? 

 

 

Bunu anlatmak için size ilk önce başka bir isimden bahsetmem gerek; Garry Kasparov.

Garry Kasparov

1963 doğumlu Kasparov, 22 yaşında Dünya şampiyonu olmuş ve bu unvanı 15 sene boyunca kimseye kaptırmamış olan, kimileri için şimdiye kadar ki en iyi satranç oyuncusu. Rus asıllı olan Kasparov’dan ilhamla çekilmiş ya da yer aldığı onlarca film ve kendisinin yazdığı onlarca kitap var. 

Yani Kasparov, her zaman satrancın popüler isimlerinden oldu. Öyle ki 1989’da Playboy dergisine verdiği röportaj da şöyle diyor;

 

“Geçmişte söylediğim gibi; bir gerçek satranç var bir de kadınların satrancı. Kimileri bunu duymayı sevmiyor ama satranç kadınlara tam oturmuyor. Bu bir savaş, değil mi? Büyük bir savaş. Kadınlara uygun değil. Üzgünüm. Karşısında bir erkek olduğu takdirde çaresizdir. Bence bu oldukça basit bir mantık. Bir savaşçının mantığı, profesyonel bir savaşçının. Kadınlar daha zayıf savaşçılardır.

Aynı zamanda satrançta yaratıcılık tarafı da var. Yeni fikirler yaratmalısınız. Bu da oldukça zor. Satranç; sporun, sanatın ve bilimin bir kombinasyonu. Tüm bu alanlarda erkek üstünlüğünü görebilirsiniz. Sadece edebiyat, müzik ve sanatta cinsiyetleri karşılaştırın. Sonuç, bildiğiniz gibi, bellidir. Bunun muhtemel sebebi genlerdir.”

Oldukça cinsiyetçi yaklaştığını hatırlatan muhabire, bu konu hakkında endişelenmediğini ve sözlerinin anlaşılacağını düşündüğünü söylüyor. Gerçekten de tepki almıyor çünkü kendisinden önceki Büyük Usta olan Bobby Fischer’ın 1961’de verdiği bir röportajda söyledikleri de bu bakış açısında, hatta daha sert.

 

“Hepsi zayıf, hepsi kadın. Erkeklerle karşılaştırınca aptallar. Satranç oynamamalılar bile, değil mi? Yeni başlayan gibiler. Bir erkeğe karşı, her maçı kaybederler. Dünyada bir at eksik oynamama rağmen yenemeyeceğim kadın yok.”

Fischer hakkında okudukça, Beth’in hikayesinin ondan çalındığını fikri komik geliyor. Kendisi ilerleyen zamanlarda bu sert söylemlerinde yanıldığını kabul etse de, 60’larda birçok kimse üstünde etkisi olduğu aşikar. Garry Kasparov da onlardan biri. Ancak Kasparov’un hikayesi şurada ilginçleşiyor; Judit’le yaptığı maçı kaybettiğinde.

Polgar VS Kasparov

Sene, 2002; yer, Moskova. Judit Polgar, dünya kadın satranç şampiyonu, 1988’den beri Büyük Üstat unvanına sahip dünya satranç şampiyonu Garry Kasparov’ a karşı.

                       

                                                 Şekil5:https://www.bbc.com/news/av/magazine-35483650

 

 

 

 

“Harika bir satranç yeteneği var. Ama ne de olsa o bir kadın.”

“Hiçbir kadın, uzun soluklu bir savaşı sürdüremez.”   - Kasparov 

“Kasparovla aramdaki oldukça psikolojik bir maçtı da. Ona büyük bir saygıyla masaya oturdum, ne de olsa Dünya Şampiyonuydu ve bir şekilde özgüvenim, bilgilerim gitti.’

“Onun maç başlamadan önce maçı kimin kazandığını bildiği bir görünüşü var, değil mi?” – Polgar 

Polgar’ın 2016’da BBC’ ye verdiği röportajda anlaşıldığı gibi, Kasparov açısından kolay bir maç gibi gözükse de onun için gergin maçlarından biriymiş. Polgar, Rusya – Dünya’nın Geri Kalanı isimli Turnuva’daki karşılaşmalarından önce Kasparov’un onu izlediğini duyduğunu ve bunun onu beslediğini söylüyor. Polgar’ın daha sonralarında bahsettiği ‘Kötü bir açılış yaptı. Birkaç tane hatayla devam etti. Bende onların avantajını kullandım.’ sözlerindeki hatalar, belki de Kasparov’un maçı garanti görmesinden kaynaklandı.

O hatalara nelerin sebep olduğu bilinmez ancak maç, tarihi bir maçtı. Polgar’ın zaferi, hem yenilmez gözüken Rusya’nın hem de erkeklerin, satrançtaki hegemonyasına yıkıcı bir darbeydi.

 

Vezir Zarlarını Atıyor -The Queen Startes to Gamble- 

42 Hamlede Polgar’a yenilen Kasparov, rakibinin elini sıkma nezaketini gösterip masadan hızlıca ayrılıyor. Sinirlerinin bozulduğu belli olan Kasparov’un bu haline her açıdan hak verilebilir; rakibinin 26 yaşında olması, taşıdığı Büyük Üstat Unvanı, ülkesi adına oynadığı bir turnuvada olması veya en çok da kolay lokma diye değerlendirdiği, kadın bir oyuncuya yenilmesi onda böyle bir etki yarattı. 

Ancak bu sorun değil, çünkü yenilginin Kasparov’un düşüncelerinin değişmesine büyük bir etkisi olduğu inkâr edilemez. 2017’de verdiği röportajda da kendisini şöyle açıklıyor:

‘Uzun zaman önceydi ve ben hep aklımdan ilk geçen şeyi söylüyordum.’ Kadınların teorik olarak Dünya Şampiyonu olabileceğini söylemeden önce ekliyor,

‘Eski düşüncelerime artık inanmıyorum.’ 

Açıkçası ben Kasparov’un samimi olduğuna inanıyorum. Neden mi? Çünkü, The Queen’s Gambit’in danışmanlarından biri de kendisi. Satranç sahnelerinden tutun, oyuncuların verdikleri tepkilere kadar dokunmuş olan Kasparov’un, bunu, eski bakış açısıyla yapabileceğini ya da en azından yapmak isteyeceğini sanmıyorum.

Dizinin ses getirmesi üzerine 2020 yılında CNN, Polgar ve Kasparov’u hem dizi hakkında konuşmak hem de eski karşılaşmalarını yad etmek için ortak bir röportaj ayarlıyor. Polgar’a diziyi nasıl bulduğu sorulduğunda satranç sahnelerinin onu heyecanlandırdığını ve keyiflendirdiğini söyleyip Kasparov’u tebrik ediyor. Ancak o röportajda olmasa da ikisinin görüşleri bir noktada ayrılıyor.

                 

        Şekil8: https://edition.cnn.com/videos/tv/2020/11/17/chess-queens-gambit-amanpour-garry-kasparov-judit-polgar.cnn

Kasparov CNN röportajında, Polgar’a kimsenin öncelikli olarak kadın kimliğini dikkate alarak yaklaşmadığını ve onu herhangi bir meslektaşlarından ayırmadıklarını söylese de Polgar’a göre durum öyle değil. Kendisine sorulduğunda Beth’le ortak noktaları olsa da özleşmediği yerler de çok. Mesela erkek oyuncuların ona karşı olan tutumu;

“Beth'in yaşadığı cinsiyetçilik benim gerçek hayatta yaşadığımın yanında piknik gibi kalır. Bazı rakiplerim elimi sıkmayı bile reddederdi. Bir tanesi kaybettikten sonra kafasını tahtaya vurdu.”

Zarlar Aleyhe mi Hileli?

Satrançtaki ayrımcılığın köklerinden ve ilerleyişinden bahsettiysem, şu soruyu sormak isterim: Bu ayrımcılık gerçekçi mi?

Eğer Fischer haksızsa, neden bu kadar nadir, başarılı kadın oyuncu var?

Bu soruya ‘Çünkü kadın zekası, satranç için yetersiz.’ ile ‘Çünkü Müslümanların zekası yetersiz.’ veya ‘Çünkü siyahilerin zekası yetersiz.’ demek arasında bir fark yok, zira sıralamalarda Müslüman ve siyahi oyuncular da çok minik bir azınlığı oluşturuyor. Satranç, temelde akıl sporu olsa da teknikleri, öğrenilen stratejileri, önceki maçların analiziyle oluşturulan bir düşünme disiplini gerektiriyor. 

 

Aslında Polgar’ın babası da dehanın öğretilebilir olduğunu savunan bir psikologdu ve 3 kızına da çok küçük yaşlardan itibaren satranç eğitimi verdi.   Bir nevi, Judit Polgar, satrançta onun kadar olmasa da oldukça başarılı 2 kız kardeşiyle beraber babasının tezini ispatlamış oldu.

 

Ancak, tabuların yıkılması oldukça zor. Ülkemiz dahil birçok ülke kadın satranç turnuvaları ve Kadın Büyük Üstat Unvanı diye ayrı statüler ve platformlar var. Kimileri sosyo-kültürel etkiler sebebiyle karışık turnuvalardan uzaklaşmayı seçecek kız çocuklarını satranca yakın tutmayı sağladığı için böyle bir ayrımın faydalı olduğunu savunsa da, çocuklara eğitim veren satranç uzmanı Elizabeth Spiegel’in sözlerini alıntılamak isterim;

‘Erkek çocukları özgüvenli olmaya daha eğilimli. Bu satrançta silahtan çok zaaf. Kız öğrencilerimse ‘Sanırım yanlış düşünüyorum ama…’ diye söze başlıyor.’

Yani maalesef ki bu tarz ayrımlar çocukluktan itibaren içimize işliyor ve stereotipilerin sınırları arasına bizleri sıkıştırıyor. Ancak, Wie Komitesiyle beraber ‘Kız Çocukları STEM Alanlarını Neden Terk Ediyor?’ adlı içeriğimizde bahsettiğimiz gibi analitik zekâda biyolojik bir eşitsizlik söz konusu değil. İlgisizliğe ya da satranç alanını terk etmeye sebep olan etkenler kültürel ve toplumsal temelli. Yerli ustalarımızdan Perihan Meşeli’nin dediği gibi;

“Satranç eğitimindeki maskülen yöntem, eril satranç dünyasında kadının kendini özne olarak hissetmemesi, toplumsal cinsiyet rolleri gibi faktörler kadınların ‘ilgisizliğinin’ nedenleri arasında sayılabilir. Taşları dizilmiş satranca tahtasına ilk defa bakan bir kız çocuğunun ilk gördüğü şey savaşmaya hazır iki ordudur ve bu orduda kendisiyle özdeşleştirebileceği bir figür yoktur. Bu ilk izlenimden sonra ‘saldırı’, ‘savaş’ gibi kavramlarla satrancın öğretilmesi -militarist model- elbette satrancı çekici kılmayacaktır.” 

Bu sebeple satrancı tanıtma ve öğretme biçimi de çok büyük önem taşımaktadır. Eğer ki bizler satrancın fiziksel değil zihinsel bir spor olduğunu unutmadan onu disiplin, özveri ve analitik düşünceye temellendirirsek bu tarz ayrımlar ortadan kalkacaktır. 

Zarlar aleyhimize hileli olmasa bile zemin düz değil. Ancak bir gün düz olacağına dair inancımızı kaybetmeden bu oyunu oynamaya devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

 

MELEK NİDA YILMAZ

25.12.2020